Hucurat Hareketi E-Dergimizin Şubat 2025 sayısının ana konusu Sultan Abdulhamid Hân ve Kudüs olunca Şehzade Abdulhamid Kayıhan Osmanoğlu ile görüşmeye karar verdik. Sultan Abdulhamid Hân’ın torunlarından Şehzade ile uzun yıllardır dostluğu bulunan Hucurat Hareketi Derneği başkanı Eyüp Güzel irtibat kurdu. Güzel ile Şehzadenin röportajıyla sizleri baş başa bırakıyoruz…
Sultan Abdulhamid Hân’ın Kudüs’e olan muhabbeti, aşkı herkesin malumudur. Bu sevgi nereden geliyor? Ailede böyle bir gelenek mi vardı yoksa başka bir şey mi?
Ailemizin hissiyatı hep mazluma el uzatmak, bir kötülük gördüğünde de mâni olmaktır. Kudüs ya da bir bütün olarak Filistin sevgimizi ailemizin tamamı için geçerli olmak üzere şöyle anlatabilirim:
Haremimize namahrem eli değdi. Kudüs’ümüz yaralıdır. Kudüs’ümüz çalınmıştır. Kudüs’ümüz tecavüze uğramıştır. Kudüs ihanetlerin kurbanı olmuştur. Sebepler her ne olursa olsun, Müslümanlar Mescid-i Aksa’ya uzanacak her ele karşı topyekûn haykırmak zorundadırlar. Bu bir şeref ve haysiyet meselesidir. Zira Kudüs, Müslümanların mukaddesidir. Kudüs’ümüze tecavüz, kutsalımıza tecavüzdür. Allah’ım zalimleri kahreyle! Bizlere cesaret ver. Kardeşlerimizi muzaffer kıl. Onlarla bedenen olamadık lakin madden, manen, fikren, amelen her yönüyle mücahit ve murabıt Filistinli kardeşlerimizle olmayı nasip eyle. Bizleri özgür Mescid-i Aksa’da topla Ya Rabbi!
Amin Şehzadem binlerce kez, milyonlarca kez amin. Sözlü duanızla birlikte fiili duanın da öneminin farkında olduğunuzu bilirim. Kudüs sevgisi bir bedel gerektiriyor. Sizin kandan bizim de candan Dedemiz Abdulhamid Han’da fiili duayı gerektiği kadar gördük sanırım. Ne söylemek istersiniz?
Dedem Sultan Abdulhamid Han-ı Sâni, 27 Nisan 1909 akşamı cebren tahttan indirilerek Selanik vilayetine sürgün edildi. Türk İslam Halifesini görevden almak için gelen o heyet içerisinde kimler vardı hatırlayalım: Yahudi Emanuel Karasu, Arnavut Esat Toptani, Ermeni Aram Efendi ve Padişah’ın uzun seneler yaverliğini yapmış olan katışık soydan Arif Hikmet Paşa… Öyle oyunlar çevrildi, tuzaklar kuruldu ve algı çalışmaları yapıldı ki hepsi de kendisinin fiili dualarındandı. Bu yüzdendir ki İslam Halifesini ve Osmanlı Padişahını tahttan indirdiler. Haklı haksız demeden pek çok kişiyi sokakta katlettiler. Darağaçları kurarak pek çok masumun kanına girdiler. Bunlarla beraber atmadıkları iftiralar kalmadı.
Aynı zamanda hurafelere dayalı bir tarih anlayışını dayatmak isteyen bir güruh da var günümüzde. Sultan Abdulhamid’i methedeyim derken zemmetme durumuna düşüyorlar. Onlar ki asıl tehlikedir.
Sultandan istediklerini alamayan Siyonistler onu bizden gözükenlerle bizim gibi görünenlerle “hal” ettiler. Günümüz gençliği Siyonistler kadar içimizdeki yerli Siyonistleri de tanımalı değil mi?
Siyonist Yahudiler için İsrail Devleti çok önemli ve bunun için yapmayacakları şey yoktur. Siyonizm’in yaşatılmasını Siyonizm’in güçlü olmasını ve bütün Siyonist Yahudilerin ele geçirilmiş topraklarda toplanmasını gerekli görürler. Dünyayı avuçlarının içine alma idealleri vardır. Bunun için yapmadıkları zulüm, yapmadıkları eşkıyalık, yapmadıkları fitne fesat yoktur. Kendilerinden olmayan hangi dinden olursa olsun herkes düşmandır ve yok edilmelidir. Yok edemediklerini köleleştirme yöntemini kullanırlar. En çok kullandıkları metotların başında “Dinde tefrika” olmuştur. Müslümanların veya farklı dinlerin inançlarını bozmak hep uyguladıkları bir yöntem olmuştur. Kur’an’da ve sünnette hep tartışma alanları oluştururlar.
Bakın mesela Hıristiyanların Hz. İsa’yı tanrı veya tanrının oğlu gibi değerlendirmelerinin izlerini takip ettiğinizde mutlaka bir Yahudi izi bulacaksınız. Müslümanlara da aynısını hep yaptılar ve halen sinsice yapıyorlar. Bir bakıyorsunuz din adına insanlarımızı sinirlendirecek ve dinden soğutacak tartışmalar yoğun bir şekilde tartışılıyor. Saçma sapan konular gündeme getiriliyor ve din bir çatışma meselesi haline geliyor. Maalesef bunu hoca kılığında insanlar yapıyorlar. Dikkatli olmak gerekiyor.
Oralarla ilgili bizzat yaşadığınız bir anınız varsa dinlemek isteriz.
Geçtiğimiz senelerde Gazze’ye gittiğimde değişik duygulara kapılmıştım. O duyguları anlatmak gerçekten zor bir şey. Gazze demek “Abdulhamid” demek. İttihatçıların peşkeş çektiği topraklara 110 sene sonra ilk defa Osmanlı ailesinden birinin gitmesi çok anlamlıydı. Sultan Abdulhamid Hân’ın torunu olduğumu duyanlar sevinçle hüznü bir arada yaşadılar. Orada olmamız gerektiğini düşündükleri için üzgündüler. ‘Bizi yalnız bırakmayın’ demişlerdi. Orada İsrail’in yaptığı saldırıların izlerini gördük. Camilerin bombalandığını gördük. Aileleri ziyaret ettik. Sahipsiz bırakılan Filistinli kardeşlerimizin acısı yüreğimizi dağlamıştı. Ama söylemeden edemeyeceğim her türlü zorluğa ve imkansızlığa rağmen onlardaki o yüce onuru, gururu da gördüm.
Şehzadem biliyorum aslında anlatacağınız çok şeyler var. Ben bu kadarından bile istifade ettim. Eminim ki Filistin dertlisi kardeşlerimiz de istifade edeceklerdir. Son olarak söylemek istediğiniz bir şey varsa buyurun lütfen.
Teşekkür ediyorum kıymetli kardeşim. Hucurat Hareketi’ne Allah güç kuvvet versin. Uzun yıllardır bu dava için hizmet ediyor, koşturuyorsunuz. Zaman zaman teşkilatlarımız sizlerle ortak projelere imza atıyor. Röportaj sorularınız çok iyiydi. Derginiz de hayırlara vesile olsun. Tüm Filistin sevdalılarına buradan hürmetlerimi, sevgilerimi iletiyorum.