
2024...
Bu yıl benim sefer yılımdı desem..
Her biri diğerinden daha çok yüreğimi yaralayan üç vize reddi sığdırdığım 2024 yılı...
Dün gibi sanki . İlk seferim 6 mayıs için pasaport başvurusu yaptığım o gün.. Nasıl da heyecanlı ve yüreğim göğüs kafesime sığmaz halde.. Hissizleştiğim, birşey uğrunda heyecanlanmayı unuttuğum zamanlarda hislerimi hissetmeye davet eden ilk seferim .. 18 Nisan günü. Birdaha eski ben olamayacağım o gün. Ve Aksâ yolunda yediğim ilk red.. Ağlamayı bilirdim, evet.. Lakin günlerce ağlamaya aşina değildi gözkapaklarım. Gözyaşlarım kurumaya cahil kalmıştı. Bereketli deriz o beldeye. Bereketi; hüznüme de gözyaşlarıma da sirayet etmişti. Kafilem koyuldu yola. Mor valizimle bakıştık biz öylece.. Ben seferden mahrum kaldığımı sanıyordum. Meğer seferim o gün başlamıştı. Ben , vuslatıma hasret kaldığım o günde koyulmuştum yola. Ruhum gezinmiş Mübarek Mescid-i Aksâ’da, Kudüsün tarih kokulu sokaklarında. Nereden bileyim... Kudüs’e varmak , yalnızca bedenen olur sanırdım. Ne çok yanılmışım. Okudum, araştırdım..Veyl olsun bana.. Ne biliyormuşum da gideyim diyormuşum?
Benim cihadım satırları aralayarak başladı.. Bu süreçte unuttum dünyayı, gezmeyi , yeni kıyafetler almayı, yeni lezzetler keşfetmeyi .. Unutmuş muydum yoksa ruhum ihtiyacı olan lezzetten bir pay olarak Aksâyı tattığı için hiçbir şeye lüzum mu görmüyordu ?
Derken, bir sefer kapısı daha açıldı. 15 Ağustos... Evet, bu sefer için umudumuz düşüktü. Hemşehrim, Hasan Saklanandan dolayı gruplar red yiyordu . Hazırlıklıydık. Ve, beklenen de oldu. Grupça red yedik . Gidemediğimiz için, Mübarek Aksâmızı yalnız bıraktığımız için hüzünlüydüm. Henüz değilmiş dedim ve ilim cephesinden devam ettim biiznillah..
Dedim ya , her günüm seferdi her günüm, hasret ...
Ve, yarası henüz taptaze olan bir sefer kapısı daha açıldı : 13 Kasım... Bir tarihi yazarken neden ağlar ki insan ? Yani ben ,önceki ben , Kudüs’ten önceki ben , öyle düşünürdüm muhtemelen... Şimdi, bir kelime dahi yeterli gözlerimi nemlendirmeye ..
Ve evet , bir sefere daha bismillahirrahmanirrahim diyerek niyetlendik. Bu seferde çok umutluydum. Tüm gruplar hemen hemen eksiksiz gidiyordu.
Ve ben ,dünyada olup dünyada olmayan ben... Yine çok hayal kurdum. Öyle çok hayal kurdum ki , ağlamak, nefes almak gibiydi son günlerde...
Öğrenci olarak maddiyat kısmını tamamlayabilmek düşüncesi ile cebelleşirken diğer yandan Mescidi Aksâ avlusunda özgürce koşacağım, kedilerini seveceğim hayalleri yetişiyordu imdadıma..
Sefere üç gün kala, Cuma günü ...
Evet, artık bugün sonuçlanacak diyordu içimdeki ses. Aynı zamanda tarif edemediğim bir his de ele geçirmişti beni. Buruklukla evini kaybetmiş hissiyatı arası karmakarışık rahatsız edici bir his...
Ve akşam , saat 22.08..
Vuslatımın hasrete dönüştüğü, vizemin red yediği haberinin geldiği o an.. Ağlamak yeterli gelmiyordu, ağlarken aynı zamanda yüreğimin "Aksâ! Aksâ!" diye feryat ettiği kısmını avuçlarımda sıkmak, sarılmak istiyordum ona. Âh... rabbimin murad ettiği bir hikmet vardır elbet. Ne buyurmuştu rabbimiz Bakara Suresi, 216.ayette: “Sizin hayır sandığınız şer, şer sandığınız şeyde hayır vardır. Allah(c.c.) bilir, siz bilmezsiniz.” elbet vardır bir hayır..
O gün de valizimi hazırlamaya başlamıştım.. Gelen mesajla yine elimde kaldı valizim ..
13 Kasım sabahı..
Baktım öylece gidenlerin arkasından .
Ve yıl bitti ...
Bu yılı Kudüs'e ulaşmış olarak kapatmayı ne çok isterdim... Nasip..
Nasip demişken, Kudüs bana nasip deneni öğretti..
Ben bazen öğrenmek istemesem de kafama vura vura öğretti..
İsyana kaçma ey aciz , bak , paran hazırdı, pasaportun ,aile iznin ve sen... Ama olmadı.
Nasip olmayınca, tüm dünya bir araya gelse, olduramazı öğrendim bu yılda..
Her günümün seferde olduğu bu yılı, duygularımı döktüğüm şu birkaç satırla hatıraya dökmek istedim..
Ah seherim aksa kokulum ben okurken kendimden geçtim kim bilir sen yazarken ne haldeydin Rabb’im kavuşmayı nasip etsin güzel seherim