Burak Derneği tarafından Filistin Yaz Okulu programının dördüncüsü ve son oturumunda “Rehberlerin Gözünden Kudüs” konulu dersi Kudüs Mihmandarı Gazeteci Bülent Deniz tarafından anlatıldı.

Bülent Deniz’in anlatımını not aldık ve işte o satırlar:

“İlk gittiğimde 2004 sonuydu. Arkadaşlarımız arasında Hacca gitme fikri oluşmuştu ve ben Kudüs üzerinden gidelim dedim ve ilk gidişim öyle gerçekleşti. Mescid-i Aksa Harem-i Şerif’ine girdiğim anda bir telefon geldi ve Arial Şaron’un komada olduğunu söylediler. Komadan çıkamasın diye dua etmiştim. O gittiğim tarihlerde Kudüs’te konuştuğum herkes kimselerin pek Kudüs’e gelmediğini söylüyordu. O sözleri duyunca Arial Şaron’dan önce komalık olanın koskoca bir ümmet olduğunu acı bir tecrübeyle öğrenmiş olmuştum.

Türkiye’ye dönünce Kudüs seferleri planladım ve şirketimizde bir düzenlemeye gittik. Türkiye’den Müslümanları Kudüs’e götürerek onlara şok tedavisi yapmamız, derin uykudan uyandırmamız gerektiği üzerine bir kanaat oluştu bende. Bu şekilde gönüllü olarak rehberlik ve mihmandarlık yapmaya başladım. Önemli tecrübeler edindim ve önemli okumalar yaptım. Fakat kaynaklarımızda bir sürü israiliyat olduğunu da fark ettim.

Mescid-i Aksa davasını iyi okumak için anladım ki öncelikle İslam tarihini iyi okumak lazım. Yüzlerce belki de binlerce insanlarla Kudüs’e gittik. Son gidişim ise Avusturya’dan 50 kişilik bir grupla olmuştu. Grubun içinden beni ayırdılar ve “Bekle” dediler. Deport edileceğimi anlamıştım. Sene 2017’ydi ve 10 yıllık deport edildim. “Niçin” diye sorduğumda bana deport kağıdındaki sebep bölümünü gösterdiler ve orada “Kamu güvenliği nedeniyle” diye yazılıydı. “Ben mi kamu güvenliğini tehdit ediyorum” diye sorduğumda mimikleriyle “evet” dediler. Hiç itiraz etmedim ve o kağıdı çocuklarıma verip “Bunu mezarıma koyarsınız” dedim. Tabi o tarihten itibaren davadan vazgeçmedik.

Ne yazık ki ümmetin içinde bazı kimselerin aslında meseleye ne kadar sağır, dilsiz ve kör olduklarını da gördüm. Kudüs meselesine tek bir boyut üzerinden bakmıyoruz, bakmamalıyız. Dini, tarihi ve insani her açıdan bakıyoruz. Rehberlerin gözünden Kudüs, Burak isimli bineğin gözünden nasıl bakılır sorusuyla eş değerdir. Rehberler, Hz. Resulullah’ı Mescid-i Haram’dan Mescid-i Aksa’ya götüren Burak’ın nazarıyla aynı olmalıdır. Kadim kaynaklarda şöyle anlatılmaktadır; Cibril-i Emin, Cenab-ı Allah’tan “Resulümü bana getir” diye emir aldığında Cibril, cennetin kapısına gözlerini dayamış ve birisini bekliyor şekilde Burak’ı görür. Mahsun bir şekildeydi. Kendisine “Hayırdır” diye sordu ve “Resulullah bizden biriyle Kudüs’e gidecekmiş diye duyduk ve o günden beri gözüm hep kapıda ve hep seni gözlerim” demiş Burak. İşte rehberler de o Burak’ın gözüyle bakmalıdır Kudüs’e…

Resulün (sav) gözüyle bakmalıdır rehberler. Evet zordur ama bakmalıdır. Hüzün yılı yaşanmış, amcası, ümmetin anası Hz. Hatice vefat etmiş, vahiy kesilmiş ve gelmiyor. İsra ve Mirac’a giderken gökyüzüne bakışıyla bakmalıdır rehberler.

Hz. Ömer gibi bakmalıdır rehberler. Onun gibi bakamıyorsa eksik bakmıştır. Hz. Ömer (ra) Harem-i Şerif’e geldiğinde “Nerede Resulün ayak bastığı yer” diye arayışa girdi. Kendisine farklı yerler gösterildiyse de O (ra) “hayır burası değil” dedi. Rehbersen sen de bakacaksın. Yoksa kör olur, sağır olur, dilsiz olursunuz. Yoksa sanat tarihini anlatır durursunuz. Orayla ilgili bir mücadele var. Şehit kanlarımız var. Rehberlik yapmak kolay mı?

Yeter mi peki? Yetmez! Oraya sinsi gözlerle göz koymuş Papa 2. Urban’ın gözüyle de bakacaktır rehber. Haçlı seferlerini başlatırken “bal ve süt diyarı kafir Muhammedilerin işgali altındadır, orası esirdir ey Haçlı halkı” feryat ederken onun koyduğu o gözle de bakmak zorundadır rehberler. 1095 yılında Haçlı seferleri başladığında “onlar tanrıların çocukları” diyerek anadoluyu yaka yaka geçtiler. Rehberler o zulümleri o tarihleri görmez ve anlamazsa manasız kalırlar. Haçlı katillerin seferleri ilk olarak dindaşları olan Ortodoks Bizans’a girmekle başladı ve bizansı yağmaladılar, Ayasofya’ya atlarıyla girdiler.

Selahaddin-i Eyyübi’nin gözlerinden bakacaksınız Kudüs’e. Eğer tabi orayla ilgili bir davan bir mücadelen varsa. İlla rehber ol mana da gerek yok. Hangi meslekten olursan ol o gözlerle bakmalısın.

Baybars’ın gözünden bakacaksın. Moğol istilası bir tarafta haçlı zulmü bir tarafta ve bir Kıpçak Türk’ü olarak insan tüccarları tarafından kaçırılıp çocuk yaşta köle edilip satıla satıla Mısır’a gelen ve Sultanın en yakınında mücadele ettikten sonra Moğol ve Haçlıya göz diken Baybars’ın gözleriyle bakacaksın.

Yavuz Sultan Selim Han’ın gözüyle bakacaksın. Önce Doğu’daki fitneyi göreceksin. Ümmetin dertli zamanlarında topu hep taca atmış Safevilere baktığında Kudüs-ü Şerif’teki tehlikeyi göreceksin. Cenevizlerin, İtalyanların Akka limanına deniz seferi yaptıklarında amaçlarının Mekke, Medine ve Kudüs olduklarını gördüğü gibi sen de göreceksin. Mescid-i Aksa’ya bu bakışla yürüyüşünü görmeden Kudüs’ü anlayamazsınız.

Sultan Abdulhamid Han’ın uğruna tahtını feda ettiğini gördüğümüz Kudüs davasını onun gözleriyle göreceksiniz. Onun o keskin ferasetinden, oynanan oyunları onun gibi görmeden Mescid-i Aksa’da yaşananların derinliğini anlamamış olacağız. 105 yıldır süren işgal, 105 yıllık esaret ve hasret ümmetin omuzlarındadır.

Siyonist İsrail rejiminin ilk ve tek kadın Başbakanı olan Golda Mair’in gözüyle de bakacaksın. 1967 savaşında Müslüman ülkeler Siyonist ordu karşısında mağlup oluğunda Golde Mair yanındaki bir heyetle askeri karargahı ziyaret eder. Savaşın hemen akabinde oluyor bu. Karargahın en uç noktasına kadar yürüdü ve derin bir nefes aldı. “Benim aldığım kokuyu siz de alıyor musunuz?” diye sorduğunda herkes şaşkınca baktı. Dedi ki “Ben Hayber’in kokusunu alıyorum siz almıyor musunuz?” Evet Ürdün sınırına kadar gelip oradan bakışlarıyla Hayber’i gören Golde Mair’in o bakışlarındaki o ruhu, manayı anlayamazsak biz bugün sonuç merkezli hareket edemeyiz.

Tarih boyunca firavunlar, İran kisraları, Bizans, Roma, Napolyon hep Kudüs’e gelmişse… Sultan Abdulhamid, Selahaddin-i Eyyübi, Yavuz Sultan Selim ve Hz. Ömer’ler Kudüs’e gelmişse bunda derin bir mesaj var demektir. Çünkü kim ki Kudüs’e ele geçirirse Dünya liderliğini ele geçirir.

Orada şehid edilen kardeşlerimizin gözünden de bakmalıyız Kudüs’e. Koskoca bir ümmetin bir avuç Müslümanı küresel kurtların sofrasında onurlarını yem etmesine ses çıkarmayanlar… O Müslümanların gözünden baktığımızda terk edilmiş, yalnız bırakılmış bir Mescid-i Aksa’yı çocukların, genç kızların ve kadınların savunduğu bir utanç olarak görmedikçe ister rehber gözüyle bak, ister siyasi, ister hoca efendi, ister bürokrat gözüyle bak sonuç alamayız. Çünkü o şekilde olunca sadece bön bön bakıyoruz. Gözlerimizin önünde her geçen gün yaşanan cinayetleri sadece seyrediyoruz.

Kudüs meselesinde şaşı olduk ve görmüyoruz. Olaylara ideolojik gözlüklerle, siyasi gözlüklerle, mezhebi gözlüklerle ve ırki, milliyetçi gözlüklerle bakıyoruz.

Resulullah (sav) “Müminin ferasetinden korkun çünkü o Allah’ın nuruyla bakar” demiştir. Biz gözümüzde o nuru kaybettiğimiz için 105 yıllık esaret halen maalesef devam ediyor. Müslüman vahiy ve sünnet ışığında bakar. At gözüyle bakar. At gözüyle bakmak nedir bilir misiniz? Atlar önlerini gördükleri gibi arkalarını da çevrelerini de görürler. Görmesinler diye onlara at gözlüğü takılır. Selahaddin’de, Baybars’ta, Yavuz’da, Abdulhamid’de o at gözlükleri yoktu.

Hz. Ömer bir Arap evladı olarak, Selahaddin bir Kürt evladı olarak, Yavuz ise bir Türkmen evladı olarak geldi Kudüs’e ve at gözlüklerini çıkardılar onlar. Gerçi onlarda zaten yoktu ama onlar mücadelenin neyle kazanılacağını çok iyi gördüler. Kur’an ve Sünnet ışığıyla baktılar. Bu ışık dışında başka bir ışıkla bakarsak bölüşürüz ayrışırız. İşte Suriye, işte Irak işte Afganistan işte Çeçenistan. Önce kendi içimizde kardeş olacağız. Türk, Kürt ve Arap bizim için ayrışma değil birleşme kaynağıdır. Müslümanlar olarak bir araya geleceğiz.”

Yorum Yapın

Yapılan Yorumlar
Mansur
Allah razı olsun hem bilgilendik hem de gönüllerimize hitap ettiniz