NEYİMİZ OLUR BİZİM KUDÜS?

Mekke ve Medine bir Müslüman için ne kadar önemli ve kıymetli ise Kudüs de o kadar önemli ve kıymetlidir. Peygamberler şehri, semavi dinlerin merkezi olan Kudüs, uğruna canlarımızı feda edeceğimiz, başımızın tacı bir yerdir.

Kudüs bugün işgal altındadır. Bunun sebebi işgalci Siyonistlerin çok güçlü olmasından ziyade dünya Müslümanlarının Kudüs’ü, Mescid-i Aksa’yı kendi onuru ve izzeti olarak görmeyip, ilk kıblemiz olan bu kutsal topraklara sahip çıkma hususundaki zayıflıklarıdır.

Kudüs, bir avuç azgın Siyonist çete tarafından yok edilmek, Yahudileştirilmek ve İslam’ın merkezi konumundan edilmek için planlar yapılan ve o planların peyderpey uygulandığı şehir durumundadır. Bu Siyonist azınlığa karşın geniş coğrafyaları kapsayan İslâm âlemi, yapılan zulümlere ve işgallere engel olamamıştır. İşgal güçlerini cesaretlendiren en önemli husus, İslâm âleminin sessizliği ve tüm bu tacizlere engel olmak için harekete geçmemesidir. Yusuf el-Karadavi, Her Müslüman’ın Ortak Davası Kudüs adlı kitabında şu atasözünü örnek vererek durumu somutlaştırmıştır: “Firavuna; ‘Seni firavunlaştıran şey neydi?’ diye sorulmuş o da; ‘Beni yaptığımdan alıkoyacak birinin çıkmaması!’ cevabını vermiştir.” İşte bu sessizlik, bugün Kudüs’ü bu saldırılara mahkûm bırakmıştır.

Biz Müslümanlar olarak gaflet uykusundan derhal uyanmalı ve uyuyanları uyandırmak için de elimizden geleni yapmalıyız. Zalime teslim olup zillet içinde yaşamak yerine, acizlikten sıyrılıp şerefli ve onurlu bir yaşamı ve dahi şehadeti tercih eden mücahit ve mücahideler olmalıyız.

Kudüs’e, Mescid-i Aksa’ya sahip çıkmak sadece Filistinlilerin, Arapların, devlet büyüklerinin, zenginlerin veya güçlülerin görevi değil, yeryüzünde bulunan erkek-kadın, yöneten-yönetilen, zengin-fakir, güçlü-zayıf, genç-yaşlı, her Müslüman bireyin vazifesidir. Herkes gücünün yettiğince, imkânının el verdiği kadarıyla kendine düşen bu kutsal vazifeyi yapmakla sorumludur.

Neden Kudüs bizim için bu kadar önemli?

Birinci ve en önemli nedeni Müslümanların ilk kıblesi oluşudur. Peygamber efendimiz (s.a.v) ve ashabı, Mekke’de üç yıl, Medine’de 16 ay boyunca Kudüs’e yönelerek namaz kılmışlardır. Dolayısıyla Kudüs’e Müslümanların sahip çıkması için sadece bu sebep bile yeterli olacaktır. Ancak daha birçok nedenimiz vardır.

Kudüs’ün bizim için önemli olmasının bir diğer nedeni Kudüs; İsra ve Miraç şehridir. Peygamber efendimiz (sav)’in mübarek hayatında önemli bir dönüm noktası olan ve Yüce Allah’ın katına yükselerek namaz ibadetini tüm ümmetine hediye olarak getirdiği Miraç yolculuğu, bu beldede başlamıştır. Allah Teâla, Kur’an-ı Kerim’de İsra Suresi’nde şöyle buyurarak Mescid-i Aksa’nın önemini vurgulamıştır: “Bir gece, kendisine ayetlerimizden bir kısmını gösterelim diye kulunu Mescid-i Haram’dan, çevresini mübarek kıldığımız Mescid-i Aksa’ya götüren Allah, noksan sıfatlardan münezzehtir.” Kur’an’da övülen bu mübarek belde, sadece Allah övdüğü için bile biz Müslümanlar açısından önemli olmalıdır.

Peygamber efendimiz (s.a.v)’in Buhâri ve Müslim’de geçen Ebu Hüreyre ve Ebu Said el-Hudrî’den rivayet ettikleri şu sahih hadisi de Mescid-i Aksa’nın önemini bir kez daha vurgulamaktadır: “(İbadet maksadıyla) sefer ancak üç mescide yapılır. Bunlar: Mescid-i Haram (Kâbe), Mescid-i Aksa ve benim şu mescidim (Mescid-i Nebevi)’dir.

Namaz sevabı açısından bütün mescitler eşittir ve bir Müslümanın herhangi bir mescitte daha fazla sevap kazanırım umuduyla yolculuk yapması caiz değildir. Ancak hadiste belirtilen bu üç mescit hariçtir ve başka hiçbir mescit bu üç mescide dâhil edilemez. Peygamber efendimiz (sav) ‘in şu Hadis-i Şerif’i bu hususu destekler niteliktedir: “Oraya gidin ve içinde namaz kılın. Çünkü orada kılınan bir namaz başka yerdeki bin namaza bedeldir. Oraya gitmeye gücünüz yetmezse kandillerinde yıkılmak üzere zeytinyağı gönderin. Kim bunu yaparsa oraya gitmiş ve namaz kılmış gibi olur.” (Ebu Davud, Kitabu’s-Salât,14)

Bu Hadis-i Şerif’ten anlaşıldığı üzere; bizim Müslümanlar olarak yapmamız gereken, imkânımız el veriyorsa Mescid-i Aksa’ya gidip namaz kılmak. O toprakların Müslümanlara ait olduğunu her fırsatta işgalcilere hissettirmek. Buna gücümüz yetmiyorsa hadiste belirtilen “kandillerinde yakılmak üzere zeytinyağı gönderin” buyruğunun gereği imkânımız nispetinde o topraklarda yaşayan Müslüman kardeşlerimize maddi ve manevi olarak destek vermeliyiz. Her Müslüman bu beldenin kendine ait olduğunu unutmamalı, Mescid-i Aksa’yı katmadığı bir duasına âmin dememelidir.

Kudüs ilâhi vahyin indiği bir mekân, peygamberlik yurdudur. Kudüs'ün tarihine baktığımız zaman Hz. Davud (a.s), Hz. Süleyman (a.s), Hz. İsa (a.s) ve daha birçok Peygamberin bu kutsal topraklarda yaşadığını, vahiylerini bu topraklarda aldığını, davet ve tebliğ çalışmalarını bu topraklarda yaptığını görürüz. Nihayet peygamber efendimiz Hz. Muhammed (s.a.v), Îsra gecesi oradan mîrâca yükselmiş ve onunla peygamberlik silsilesi sona ermiştir. Peygamber efendimizle sona eren bu silsile ile ümmetine kıyamete kadar emanetini bırakmıştır. Bize düşen vazife kanımızın son damlasını feda edinceye kadar o emanete sahip çıkmaktır. Çünkü Kudüs, Müslümanlara göre aynı zamanda ribat ve cihad yurdudur.

İşgalci Siyonist güçlerin her geçen gün daha da şiddetlendirdikleri Kudüs’ü Yahudileştirme çabalarına karşılık Müslümanlara düşen görev, Kudüs’ü en önemli cihadımız olarak benimseyip ribatımıza devam etmemizdir. Çünkü peygamber efendimiz (s.a.v), birçok hadisinde de belirttiği gibi sürekli olarak burayı korumalarını, düşman eline esir düşmemesi için uğrunda cihad etmelerini ve esir düşmesi halinde ise savaşıp onu özgürlüğüne kavuşturmalarını söylemiştir.

Biz Kudüs’ten kilometrelerce uzak bir beldede yaşıyor olabiliriz. Belki Kudüs’ün özgürleşmesi için elimize taş alıp işgalcilere atma imkânımız yoktur. Ya da orada murabıt olabilme, o güzel mescitte namaz kılıp Kur’an okuma fırsatımız da yoktur. Fakat Kudüs’ü bir dert ve sevda etme durumumuz vardır. Nitekim Peygamber efendimiz (s.a.v) hadislerinde Kudüs’e sahip çıkılmasını, korunmasını, esir düştüyse özgürlüğüne kavuşturulmasını sadece Filistinli Müslümanlara öğütlememiştir. Bu sorumluluğu sadece Arap toplumuna ya da Filistinli Müslüman kardeşlerimizin omuzlarına yükleyemeyiz.

Kudüs İçin Ben Ne Yapabilirim?

İlk ve en etkili olan eylemi yani dua etmeyi ihmal etmemeliyiz. Öyle ki bir annenin evladına ettiği dualar gibi bizim de en içten dua ve yakarışlarımızı Kudüs için yapmamız gerekir.

Gündemimizde her zaman Kudüs’ü, Filistin’i canlı tutmamız gerekiyor. Sadece İsrail’in saldırdığı, onların hatırlamamızı istedikleri zamanlarda değil; her daim hayatımızın bir parçası olmalıdır. Aile ve arkadaş ortamında sohbet konumuz Kudüs olmalıdır. Kudüs tarihini öğrenebilme adına kitaplar okumalı, belgesel ve filmler izlemeliyiz. Çocuklarımıza, kardeşlerimize Kudüs bilincini küçük yaşlarda edindirmeliyiz. Anlattığımız masal kahramanları Nureddin Zengiler, Selahaddin Eyyubiler olmalıdır. Rüyalarımız, hayallerimiz, hasretimiz, yürek sızımız Kudüs olmalıdır.

Son sözleri şair, Kudüs dertlisi ve sevdalısı Nuri Pakdil söylesin:

“Tûr Dağı’nı yaşa

Ki bilesin nerde Kudüs

Ben Kudüs’ü kol saati gibi taşıyorum

Yürü kardeşim

Ayaklarına bir Kudüs gücü gelsin.”

“Bu makale Hucurat Hareketi’nin #AksaHalkaları projesi kapsamında yazılmıştır.”

BETÜL YÜCE

Yorum Yapın

Yapılan Yorumlar
Henüz yorum yapılmamış