BELDE-İ RİBAT VE CİHAD: MESCİD-İ AKSA

Ribat kelimesi TDK kaynaklarında “düşman saldırılarını önlemek için sınır boylarında nöbet tutmak” anlamlarına geldiği belirtilmiştir. Nitekim bu anlam bağlamında asıl kaynak Kur’an-ı Kerim’de Ribatül Hayl ve Râbitü kelimesi geçmektedir. Anlam bakımından Kur’an-ı Kerim’de geçen manasıyla “cihad için hazırlıklı olun” şeklindedir. (Âl-i İmrân 3/200)

Temel kaynaklarımızdan bir diğeri olan hadislerde bu sözcük daha çok “nöbet tutmak ve sınır muhafızları” anlamlarında kullanılmıştır. Söz konusu hadis şöyledir; “Allah yolunda bir gece nöbet beklemek (ribat) bir ayı oruç ve ibadetle geçirmekten daha hayırlıdır. Murâbıt ölünce dünyadaki ameli ve rızkı devam eder, kabir azabından da emin olur.” (Buhâri, “Cihad”, 73; Müslim, “imare”,163) Cihad sevabı almak için ribâatlarda toplanan gönüllü askerlere de “Murâbıt” adı verilmiştir. Ayet ve hadisler ışığında baktığımız zaman Ribat ve Cihad birbirini tamamlayan zaman zaman birbirleri yerine kullanılan sözcükler olup temelde İslam davasına hizmeti önceler.

Cihad kelimesi “güç ve gayret sarf etmek, bir işi başarmak için elinden gelen bütün imkânları kullanmak” manasındaki arapça cehd kökünden türemiştir. İslam literetüründe “İslam’ı tebliğ, nefse ve dış düşmanlara karşı mücadele vermek” anlamlarına gelir. Cihad kelimesi ve anlamını içeren birçok ayet ve hadis mevcuttur. Bu bağlamda yüce kitabımız Kur’a-ı Kerim de Mescid-i Aksa olarak tanımlanan kutsallığı ve ismi Allah tarafından verilen bir beldedir gündemimiz. Öyle bir belde ki öyle bir mekan ki sair mekanlarla kıyaslanamaz. Mescid-i Aksa Müslümanların Ribat ve Cihad yurdudur. Çoğu alimin görüşüne göre kıyamete kadarda cihat ve ribat yurdu olacaktır. Rabbimiz(c.c) Peygamberimiz Hz. Muhammed sallallahu aleyhi vesellem bu kutsal beldenin düşmanlar tarafından işgal edileceğini ya da işgal ile büyük bir tehdide maruz kalacağını haber vermiş olmalı ki, Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi vesellem defaatle ümmetine bu kutsal, mübarek beldeyi korumalarını, düşman eline esir düşmemesi için bu uğurda cihad etmelerini ve esir düşmesi neticesinde ise savaşıp gerekli mücadeleleri vererek, özgürlüğüne kavuşturmalarını söylemiş, öğütlemiştir. Nitekim Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi vesellem Müslümanlarla Yahudiler arasında gerçekleşecek savaşı da haber vermiş ve zaferin sonunda Müslümanlara ait olacağını, öyle ki ağaç ve taşların bile Müslümanların safında durup onlara düşmanın saklandığı yeri söyleyeceğini müjdelemiştir. (Sahîhu’l-Câmii’s-Sağîr,Hadis No:7414, 7427, 2977.)

Kudüs, tarihin ilk dönemlerinden itibaren büyük bir öneme sahip olup bereketli ve gözde bir şehir olmuştur. Hz. Ömer radıyallahu anh ve Selahâddin Eyyubi tarafından o bölgede hayatını ikâme eden halk için düşmanların bile gıpta edeceği bir adalet sistemi kurulmuştur. Sonraki dönemler için Osmanlı bu adalet sistemindeki hassasiyeti dengede tutamamıştır.

Yıllardır işgalci İsrail uyguladığı Siyonist Politikalarla Filistin halkının bütün insani haklarını ihlâl etmekte olup vicdansızca birçok anlamda zulmetmektedir. Zulümler karşısında dimdik, iman gücünün verdiği vakur duruşlarıyla mücadelelerini sürdürmektedir. Pis, necis zihniyetli işgalci Siyonistler Mescid-i Aksamızın altında birçok kazı çalışmaları ile tünel yapıları oluşturarak Mescid-i Aksamızın üstünde çöküntü, yıkıntılara yol açmasını ve nihayetinde tamamen yıkılıp yok olmasını hedeflemektedir. İşgalci İsrail’in yaptıkları bununla sınırlı değil. Kudüs halkını işyerlerinden, evlerinden, okullarından sürüp yerlerine Yahudi Siyonistleri yerleştirmek, bölgenin demografik yapısını dejenere etmek, Mescid-i Aksaya girişlerini yasaklamak, sebepsizce bir gerekçe olmaksızın yaka paça tutuklanıp zindanlara atılan çocuk, genç, yaşlı ayırmadan işkencelere maruz bırakılıyor. Bunun en acı örneklerinden biri de 13 yaşında pis zihniyetli işgalci İsrail tarafından kafasına aldığı darbelerle kafatası kırılan 14 yaşındayken “terör suçu” gerekçesiyle 9,5 yıl hapse mahkum bırakılan Ahmet Manasıra’dır. Ahmet Manasıra kardeşimizin fiziksel ve psikolojik sağlık durumunun iyi olmadığı bilinmektedir. İşgalci İsrail’in hem fiziksel hem psikolojik dayatmalarla, Filistin halkına zulmü bunum gibi binlerce örnekle alenen ortadadır.

Bütün bu anlatılanların ötesinde cihad ruhu ve aşkı ile yaşayan cesur Filistin halkı ne pahasına olursa olsun davasından bir adım geri durmayıp son raddeye kadar göstermiş olduğu mücadele ruhuyla cihad meydanında Ribat ile nasiplenen Murabıt ve Murabıtalara müjde niteliğinde şu hadisi idraklerinize sunmak istiyorum: “Ümmetinden bir topluluk, galip oldukları halde kendilerine Allah’ın emri (kıyamet) gelinceye kadar düşmanlarını kahretmeye devam edeceklerdir ve başlarına gelen hastalıklar dışında hiçbir düşman onlara zarar veremeyecektir.” Orada bulunanlar, “Ya Resûlallah! Peki, (o gün) bu kimseler nerede olacaklar?” diye sordular. Hz. Peygamber sallallahu aleyhi vesellem “Beyt’ül- Makdis’te ve onun çevresinde olacaklardır” buyurdu. (Müsned,V/269.)

Mescid-i Aksa avlusunda aralıksız olarak işgalci zihniyete karşın cihad meydanının tam ortasında Murabıt ve Murabıtalar nöbetleşerek, bunun yanı sıra cihad da ilmin gerekliliğinin bilincinde, ilim halkalarını orda diri tutup ribat ve cihad görevlerini ifâ etmektedirler. Üstlerindeki teçhizata rağmen içlerindeki havf ile çeşitli saldırılar düzenleyip kirli postallarıyla Mescid-i Aksaya ve içinde bulunan kutsallarımıza saldırılar düzenleyip baskınlarla Filistin halkını yıldırma politikaları izlemektedir. Bu nöbet kutsallığı iliklerimize kadar hissettiren bir mahiyete sahiptir.

İşgalcilerin tam teçhizatlı, son teknoloji ile donatılan alet ve edevatları karşısında Filistin’in cesur halkı Hz. Davud aleyhisselamın simgesi olan taş, sapan ve Allah’ın o halka, o beldeye has verdiğine inandığım korkusuzluk hissiyatı, iman gücü ile bir duruş sergilemektedir.

Her bir Murabıt ve Murabıtanın farklı bir hayat öyküsü var bu davada. Kimi 3 evladını kimi eşini, babasını, akrabasını bu davaya kurban etmiştir. O güzel halkın kendi aralarında kıyaslama yoluyla gururlanarak anlattıkları şehadet öyküleri vardır. Hangi ailede kaç şehit var yarışı içindeler bu bir izzet, gurur mevzusu halini almıştır. Yalnız bizim kaçırdığımız bir mevzu var; bu dava yalnızca Filistin halkının mücadele etmesi gereken bir dava değil! Kudüs ümmetin ortak davasıdır. Bizlerinde bu davada hizmet edip cihadımızı maddi, manevi, nefsani bir şekilde elimizi taşın altına koyarak elimizden geleni yapmakla mükellefiz. Öncelik cihadımız nefsimize bunu öğretmek olsun. Akabinde yolu Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi vesellem bize göstermektedir;

“Müminlerin annelerinden Hz. Meymune rivayet ediyor:

“Yâ Rasûlallah! Beyt-i Makdis’e gidip gitmeme hakkında bize ne buyurursunuz?” dedim. Allah Rasûlü: “Orası haşr ve dirilişin gerçekleşeceği yerdir. Gidin ve orada namaz kılın! Çünkü orada kılınan bir vakit namaz, başka yerde kılınan bin vakit namaz gibidir” buyurdu. Ben: “Peki oraya gi Ey decek imkan bulamazsam ne dersiniz?” dedim. Bunun üzerine Hz. Peygamber şöyle buyurdu: “Kandillerini yakmak için zeytinyağı (yakıt) hediye gönderin. Kim bunu yaparsa oraya gitmiş ve namaz kılmış gibi olur“. (İbn Mâce, İkâme, 196)

Zeytinyağını bir metafor olarak da düşünüp Mescid-i Aksa’nın sokaklarında koşuşturan sabah namazıyla birlikte sedaları avluda yükselen çocukların yüzündeki bir tebessüme, sabah akşam demeden Mescid-i Aksa’da nöbet tutan Müslümanların Murabıt ve Murabıtaların sırtını sıvazlayan bir el, kalpten edilen bir dua veya bu kutsal beldede ki umut ve mutluluk kandillerini yakmak için gücümüz nispetince yaptığımız herhangi bir şey göndereceğimiz zeytinyağı olabilir.

Neydi şiarımız bir işi başarmak için elinden geleni bütün imkânları kullanmak değil miydi? O halde durmadan, yorulmadan, bıkmadan, usanmadan, vesveseye mahal vermeden davamıza sahip çıkıp maddi manevi elimizden geleni bütün imkânları kullanarak karşılığını yalnızca Allah’tan bekleyerek yapmak. Unutmamak gerekir ki Kudüs’ün bize değil bizim Kudüs’e ihtiyacımız var. Mahzun olan Kudüs değil bizim Kudüs ten bihaber yüreklerimizdir. Tutsak, esir olan Kudüs değil bizim nefsimizin elindeki tutsaklığımız. Biz kendi nefis muhasebemizi ve ribatımızı yapıp cihada kendimizden başlar, evlerimizde, işyerlerimizde, sosyal hayatımızda biiznillah Kudüs’e bir Murabıt ve Murabıta olabiliriz.

Kâdı Muhiddîn b. Zekiyyuddîn’in bir hutbesinden alıntı yaparak konuyu nihayetine erdiricez inşallah:

Cihâd ediniz! Cihâd ediniz! Cihad, ibadetlerinizin en üstünlerinden birisidir. O, sizin en şerefli âdetinizdir. Allah yolunda çalışın da Allah size yardımıyla zaferi nasip etsin. Allah'ı zikredin ki O da sizi ansın. Allah'a şükredin ki, O da size verdiği nimetleri artırsın ve size lütfetsin.

Artık hastalığı atma, düşmanları kovma, Allah'ı ve peygamberini kızdıran yerleri de temizleme konusunda azim ve kararlılıkla savaşmaya devam edin. Küfrün dallarını kesin, kökünü kurutun. Gün, İslam'ın intikam günüdür, Muhammed (a.s.) ümmetinin günüdür. Allah en yücedir. Allah fethetmiş ve zafer kazanmıştır. Allah galip gelmiş, düşmanlarını ve kâfirleri zelil kılmıştır.

Müslümanlar! Allah size rahmetini bağışlasın Biliniz ki bu kaçırmamanız gereken bir fırsat, yakalanması gereken bir avdır. Bu gayretlerinizi son ana kadar sarf etmeniz gereken bir iştir. Son ana kadar onların peşinden gidin ve güç hazırlayıp onları takip edin. Çünkü işler sonuçlarıyla, kazançlar getirileriyle değerlendirilir. Allah size bu yenilmiş düşman karşısında zaferler nasip etsin. Onlar sizin kadar veya sizden fazladırlar. Nasıl olmasınlar, sizden bir kişinin karşısında onlardan yirmi kişi geçmektedir. Ancak Yüce Allah şöyle buyurmuştur: "Eğer içinizde sabırlı yirmi kişi bulunursa, iki yüz kişiye galip gelirler.” (Enfâl 8/65)

Yüce Allah bize ve sizlere emirlerine uyma, yasaklarından kaçınma konusunda yardım etsin. Biz Müslümanlar topluluğunu kendi katında bir yardımla desteklesin. Eğer Allah size yardım ederse size kimse galip gelmez. Eğer Allah sizi zelil kılarsa O’ndan sonra size kim yardım edebilir.

Rabbimiz bizlere hür ve azîz olan Mescid-i Aksa’da nasip eylesin.

Vesselam...

Kader Atdemir

Bu makale Hucurat Hareketi’nin Aksa Halkaları Projesi kapsamında yazılmıştır.

Yorum Yapın

Yapılan Yorumlar
Henüz yorum yapılmamış